Error: Your upload path is not valid or does not exist: /home/gencyese/public_html/wp-content/uploads Manevi Önderler arşivleri - Genç Yesevi https://gencyesevi.com/kategori/yasam-kultur/manevi-onderler/ İman+İslam+Aksiyon Wed, 16 Oct 2019 06:58:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.1.4 https://i0.wp.com/gencyesevi.com/wp-content/uploads/2019/01/cropped-Genc-Yesevi-LOGO_-1.png?fit=32%2C32&ssl=1 Manevi Önderler arşivleri - Genç Yesevi https://gencyesevi.com/kategori/yasam-kultur/manevi-onderler/ 32 32 149395731 OSMANLI SON DÖNEM ULEMASI ŞEYHÜ’L İSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ https://gencyesevi.com/osmanli-son-donem-ulemasi-seyhul-islam-mustafa-sabri-efendi/ https://gencyesevi.com/osmanli-son-donem-ulemasi-seyhul-islam-mustafa-sabri-efendi/#respond Wed, 16 Oct 2019 06:58:51 +0000 http://gencyesevi.com/?p=2733 GençYesevi

OSMANLI SON DÖNEM ULEMASI ŞEYHÜ’L İSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ Mustafa Sabri Efendi zaman olarak ahire, tefekküre ve ilim olarak ise kadim zamanlara mensuptu. Zalimlere meydan okuyan yönüyle asrının İz b. Abdisselam’ıydı. Hayatın her şubesinde mücadele etti, hakikat namına beyanda bulundu. Yirmi iki yaşında Fatih Medresesi dersiamları arasına katıldı. Mehmed Zihni Efendi gibi allamelerin takdirine muhatap …

The post OSMANLI SON DÖNEM ULEMASI ŞEYHÜ’L İSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ appeared first on Genç Yesevi.

]]>
GençYesevi

OSMANLI SON DÖNEM ULEMASI ŞEYHÜ’L İSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ

Mustafa Sabri Efendi zaman olarak ahire, tefekküre ve ilim olarak ise kadim zamanlara mensuptu. Zalimlere meydan okuyan yönüyle asrının İz b. Abdisselam’ıydı. Hayatın her şubesinde mücadele etti, hakikat namına beyanda bulundu. Yirmi iki yaşında Fatih Medresesi dersiamları arasına katıldı. Mehmed Zihni Efendi gibi allamelerin takdirine muhatap oldu. İslam’a kayıtsız şartsız bağlılığı ittihatçıların dikkatini üzerine çekti. İstanbul’da ittihatçılara, Mısır’da Abduh başta olmak üzere Meraği, Ferid Vecdi gibi yenilikçilere karşı aşılmaz bir dağ gibi durdu, reddiyeler kaleme aldı. Fikrinin takipçisi oldu.

ZİNDANDA YAZILAN REDDİYE

Sahte kahramanlar bir gölge gibi peşinden gitti. Çarşamba’da Molla Murat Kütüphanesi yanındaki evine ittihatçılar bir gece baskın yapınca yandaki eve geçerek kurtulabildi. (1913) Gemiyle Mısır’a intikal etti. Orada bir müddet kaldıktan sonra sırasıyla Bosna’ya ardından Paris’e gitti. Bir müddet Romanya’da kaldı. Romanya’da sahipsiz kalan Müslümanları imkan nispetinde bir araya getirdi. İlme meraklı evlatlarına usul ve belağat okuttu. Tutuklandı, Tatar asıllı başmüftü Salih Efendi’nin ricası üzerine hapiste Musa Carullah’a reddiye yazdı. İnce kağıtlar üzerine telif ettiği eserini ibrik içerisinde sakladı, zayi olmaması için ibriği sürekli yanında taşıdı. Daha sonra İstanbul’a götürüldü. İdamla yargılandı. Bilecik’e sürgün edildi.

 

mustafa sabri efendi

VAHDEDDİN’E RİCA

İstiklal mücadelesinin bidayetinde, mücadelenin lider kadrosunu tayin noktasında Sultan Vahdeddin’e saatlerce ricada bulundu. Tembihatı dikkate alınmadı. Maalesef ki her şey yazdığı gibi oldu. ” Saltanat giderse yerine yenisi ikame edilir; fakat İslam sarsılırsa yerine yenisi gelemez.” dedi, fakat kimselere anlatamadı.

AÇLIK VE SATILAN KİTAPLAR

Oğlu İbrahim’le birlikte 150’likler listesine alındı, 1922’de tutuklanacağı sırada Sultan Vahdeddin’le İstanbul’dan ikinci defa ayrılmak zorunda kaldı. Bir gemiyle İskenderiye’ye gitti. Ankara’nın emriyle hareket eden konsolosun maharetiyle rıhtıma toplanan ayak takımı tarafından çürük yumurta domates yağmuruna tutuldu. Kahire sokaklarında sözlü sataşmalara muhatap oldu, müstağrip gazeteciler tarafından alaya alındı. Önce dersiamlık maaşı kesildi (1924), ardından da vatandaşlık çıkarıldı. Bu süre zarfında açlık çekti. Kitaplarını satmak zorunda kaldı. Fakat hakikati beyan vazifesinden hiç ödün vermedi.

mustafa sabri efendi

 

YARIN GAZETESİ

Mısır’dan sınırdışı edileceği sırada Mekke’ye gitti. Şerif Hüseyin’in kendisi üzerinden ümmeti vesayet altına alma planını fark edince her nevi yardım teklifini reddederek Mekke’den ayrıldı. Tekrar Romanya’ya döndü. Oradan beş yıl kalacağı Gümülcine’ye geçti. Yarın gazetesini çıkardı. Türkiye’deki hadiseleri tahlil ve tenkit ettiği gazeteden Türkiye’deki bazı grupları rahatsız etti.  Yunan Hükümet Başkanı Venizelos Türkiye’ye davet edildi. İstiklal mücadelesinin üzerinden henüz birkaç yıl geçmişti ki Sabri Efendi korkusu, ilgilileri eski düşmanla dost olmaya mecbur etti. Merkezinde Sabri Efendi’nin olduğu bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre gazetenin yayını durdurulacak, Mustafa Sabri de Yunanistan’dan çıkarılacaktı. Anlaşma maddeleri vakit geçirilmeden yürürlüğe kondu. Gazetenin yayını durduruldu. Gümülcine valisi, şehri terk etmesi için Mustafa Sabri Efendi’ye tebligatta bulundu. Patras’a gönderildi. Geldiğini öğrenen Hristiyan din adamları yollara dökülüp onu istikbal etti.

HRİSTİYAN MEZARLIĞINA DEFNEDİLME ENDİŞESİ

Aylarca Patras’ta kaldı. Elem duydu, acı çekti. Orada vefat edip Hristiyan makberine defnedilmekten endişelendi. Bunun için Osmanlı Parlamentosundan tanıdığı Müslüman dostlarına, hatta İslam coğrafyasındaki devletlerin başkanlarına kendisine vize vermeleri için defalarca mektup yazdı, ricada bulundu. Ne var ki Ankara’nın baskısıyla bütün kapılar yüzüne kapatıldı. 1932’de Mısır Konsolosundan vize aldı ve bir daha dönmemek üzere bu ülkeye gitti.

Hasan el-Benna

Mustafa Sabri Efendi küfrün İslam’a karşı yürüttüğü çok cepheli,ilim,fikir ve siyaset muharebesinin en ön safında yer aldı. Kalemi Allah yolunda çekilmiş bir kılıç gibiydi. ”Mevkif’ul Akl” adlı muhalled eseri, küfür selleri önünde bina edilen muazzam bir bentti. Hem müdafaa etti, hem beyanda bulundu. Mustağrib ve mustamir bloğa ağır darbeler indirdi. Muhammed Heykel, ” Hayat-u Muhammed”i yazıp mucizeleri inkar edince, Mısır uleması kendisine gelip, ” Eserde felsefi bahisler var, biz reddiye yazarsak tam çürütemeyebiliriz, bunun sizden bekliyoruz.” deyince ”el-Kavlu’l-Fasl”ı kaleme aldı. Fakat eseri basmaya parası yoktu. Hadiseden haberdar olan Hasan El-Benna ziyaretine gidip kitabı basmasını, iki yüz adedi de kendisinin alacağını söyledi.

mustafa sabri efendi

MUHAMMED ABDUH

Sahte kahramanlara ve onlara aldananlara içerlendi. Muhammed Abduh’un kıymet ölçüsünü tayin ederken şöyle dedi:” Şurada gözünün önünde duran Mekke’ye ömründe bir defa gidemedi fakat yılda iki defa Paris’e gitti.

GANDİ VE ŞEYHÜ’L-İSLAM

Suffe Ashabı gibi izzetli yaşadı. Yoksulluğunu izmar, izzetini izhar etti. Dünya basınının Gandi’nin İngilizlerin Hindistan politikasını protesto için başlattığı açlık grevine odaklandığı günlerde kendi haliyle Gandi’yi kıyas etti; O varlıkta, kendisi ise yoklukta oruç tutuyordu. Ayrıca Gandi’nin orucu bütün insanların dilindeydi fakat onun Allah yolunda tutuğu orucu ise sadece kendisi biliyordu. Gandi için ağlayan fakat evinde ekmek bulamayan Şeyhü’l-İslam’dan habersiz yaşayan ümmet adına hüzünlendi. Sözsüz ve sessiz bir muzdarip olarak ruhunu gurbette Rabbine teslim etti.(1954)

müderris sabri efendi

 

MODERNİST ZİHNİYETE DUR!

Modernistlerin ümmeti içinden çıkılmaz bir anafora sürüklediğini yüksek sesle duyurdu:”…Ben Müslümanların maddeten ve ahlaken inhitatını ve belki kısmen iflasını inkar edenlerden ve buna çare olacak uyanış ve tecceddüt yollarının önüne set çekmek isteyenlerden değilim. Ancak buna çare olacak diye açıktan veya gizliden İslam dininin tahrip veya tahrif edilmesine lüzum görülürse o zaman ben, Müslümanların bu sefalette kalmalarını haklarında daha hayırlı görürüm.”

”Müslümanların mes’ud bir dünya yüzüne çıkmasını vicdani samimiyetle arzu ettiğim halde dinimizin üzerine basarak erişebileceğimiz yüksek dünyanıza lanet ederim. Biz o yüksek dünya’ya çıktığımız zaman İslamiyet de ona sımsıkı sarılan elimizle başımızın üstünde hürmetle bulunmalıdır. Hem bu şekilde hareket edersek yükseleceğimiz yere çıkarken bizliğimizi de beraber götürmüş olacağımızdan muvaffakiyet daha ziyade kesindir. Aksini yaparsak daha yükselme hareketinde melezleşmiş olan bizler, çıkacağımız noktaya ulaşmadan kuvvetimizi kaybetmiş olacağımız gibi, olmaz ya arzumuzun en üst mertebesine yükselmek mümkün olsa bile, o yükselenler artık biz değil bizden tenasüh etmiş başkalarıdır. Bize yabancı olan o insanların dünyalık saadetlerine çalışmak borcumuz olmadığı gibi ahiretteki mesuliyetlerine iştirak etmek de hiç işimize gelmez.”

NOT: İhsan Şenocak Hocaefendinin Kudema Meclisi kitabından hazırlanmıştır.

REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI

The post OSMANLI SON DÖNEM ULEMASI ŞEYHÜ’L İSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ appeared first on Genç Yesevi.

]]>
https://gencyesevi.com/osmanli-son-donem-ulemasi-seyhul-islam-mustafa-sabri-efendi/feed/ 0 2733
REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI https://gencyesevi.com/reisul-kurra-mehmet-rustu-asikkutlunun-7-madde-de-hayati/ https://gencyesevi.com/reisul-kurra-mehmet-rustu-asikkutlunun-7-madde-de-hayati/#respond Fri, 04 Oct 2019 07:04:40 +0000 http://gencyesevi.com/?p=2711 GençYesevi

REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI HAL TERCEMESİ: Üstad, 1901 yılında Of’un Uğurlu Beldesinde dünyaya geldi. İlk tahsilini, 40 yıl dönemin Maarif Vekaleti ( milli eğitim bakanlığı ) bünyesinde öğretmen olarak hizmet veren babası Ahmet Cemaleddin Efendi’den yaptı. Hafızlığını köyünde yaptıktan sonra Arapça ve İslami ilimler tahsilinin önemli bir bölümünü yine köyünde, yörenin …

The post REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI appeared first on Genç Yesevi.

]]>
GençYesevi

REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI

HAL TERCEMESİ:

Üstad, 1901 yılında Of’un Uğurlu Beldesinde dünyaya geldi. İlk tahsilini, 40 yıl dönemin Maarif Vekaleti ( milli eğitim bakanlığı ) bünyesinde öğretmen olarak hizmet veren babası Ahmet Cemaleddin Efendi’den yaptı. Hafızlığını köyünde yaptıktan sonra Arapça ve İslami ilimler tahsilinin önemli bir bölümünü yine köyünde, yörenin meşhur alimlerinden Çalıkzade Tahir Efendi (v.1924) Kasımzade Hasan Efendi ve Darulfünün dersiamlarından ” Çalekli Hacı Dursun Efendi” diye bilinen Dursun Feyzi Güven’den (v.1977) yaptı. Varisler arasında mal taksimini ve veraset intikalini konu edinen Feraiz İlmi’ni Uğurlu’da otuz yıllık müderrislik yapan Paçanlı Bakkalzade İsmail Efendi’den öğrenip icazet aldı. Dursun Efendi’den özel olarak Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid, Kelam ve Meani gibi dersleri okuyarak ikmal etti.

Merhum Üstad 1930 yılında İstanbul’a giderek Sirozlu Hacı Hafız Ahmed Şükrü (v.1932) ve bu zatın ”kesik bacaklı” lakabıyla tanınan yeğeni Hafız İsmail Hakkı Bayri (v.1972) ile Varnalı Hocazade Hafız Ahmed Hamdi Hoca Efendilerden Aşere-Takrib ve Tayyibe ilimlerini okuyup icazet aldı. 1932 yılında Of’a köyünü döndü ve Of müftülüğünün şifahi izni ile Kur’an tedrisatına başladı. Bu izin, 1936 yılında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi imzasını taşıyan bir belgeyle resmiyet kazandı.

1941 yılında Ahmet Hamdi Akseki imzasını taşıyan bir yazıyla atandığı Of vaizliği görevine 1976 yılında bu görevden emekliye ayrılmasına kadar devam etti.  Merhum Aşıkkutlu, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1968 yılında Türkiye’de ilk defa açılan Aşere-Takrib ve Tayyibe İhtisas Kursu’nu kendi gayretleri ve köylüsünün katkılarıyla Uğurlu’da başarıyla gerçekleştirdi. 1974-1975 yıllarında Ankara’da 1976-1979 yılları arasında İstanbul Haseki Eğitim Merkezi’nde Aşere-Takrib ve Tayyibe okuttu.

mehmet rüştü aşıkkutlu

TALEBELERİYLE MÜNASEBETİ VE ONLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Üstad, okumaya gelen talebelere, barınmaları için öncelikle kendi evini açardı. Öğrenci sayısı fazla olduğundan ev yeterli olmaz, gelenlerin önemli bir kısmını köydeki boş ev ve odalarda veya durumunu müsait olan ailelerin yanlarında kalırdı. Üstad imkanı nispetinde buralardaki talebelerin iaşe ve barınmasına bizzat yardımcı olurdu. Evinde ekmek ve yemek pişirir, talebeye ikram ederdi.

Kıtlık zamanında bir gün bir talebe medreseye bir kilometre kadar uzaklıkta bulunan Hoca Efendi’nin evine ekmek almak için gider. Ekmeği alıp evden çıkarken mahalle sakinlerinden birisi kapıdan içeri girer ve Hoca Efendi’ye ”Hoca Efendi! Kendi köyünün çocukları aç dururken bu ekmeği öğrencilere nasıl verirsin?” der. Bunun üzerine Hoca Efendi, hanımı Ayşe Anne’ye çuvalda kalan unu gelen kişiye vermesini söyler. Fakat kıtlık sebebiyle bu emri yerine getirmede isteksiz davranır. Hoca Efendi ikinci defa çuvaldaki unu vermesini söyler. Bunun üzerine Ayşe Anne Hoca Efendi’nin talebini yerine getirir.

Köylü aldığı unla evden ayrılmamıştı ki, kapından içeriye elinde zarf olan birisi girer. Hoca Efendi zarfı açar bakar ki, köye bir saat kadar mesafedeki Taşhanpazarı nahiyesinden bir esnaf, şu notu göndermişti: ” Hoca Efendi, Bafra’dan zat-ı alinize bir çuval un geldi. Güvenilir birisini gönderin de çuvalı gelsin alsın.” Hoca Efendi bu kez hanımına döner ve ” Eğer o unu verirken zorlanmasaydın, belki de iki çuval un gelecekti.”der.

Talebeler içinde zaman zaman çok tembellik yapıp dersini ihmal eden veya ciddi yaramazlık yapanları ikaz ederdi. Uyarılan öğrenciler aynı şeyleri tekrar yapınca yine ikazda bulunur, bütün bunlara rağmen talebe tembellik ve yaramazlıkta ısrar ederse, asla onu dövmez, fakat ona: ” Sen memleketine dön; sana bu kadar okumak yeter. Ailenin işlerine yardım edersin veya baban seni başka mesleğe versin. Senin yerine de başka bir öğrenci alalım.”derdi.

mehmet rüştü aşıkkutlu

KUR’AN-I KERİM’İN OKUNMASI VE ANLAŞILMASINA VERDİĞİ ÖNEM

Kamil Hoca Efendi, Üstad’ın Kur’an’la olan münasebetine dair şu hatırasını anlatır:” Hocamız gündüz talim üzere okuttuğu ayetleri bazen rüyasında derste olduğu gibi okurdu. Mesela bir gece rüyasında ‘ Hicr Suresi’nden on beş ayet tilavet etmişti. Sabah olunca kendisine ‘Hocam! Gece falanca sureyi okuyordunuz’ dediğimde, mütevazi bir şekilde ‘ İnsan gündüz ne ile meşgul olursa, gece rüyasında da onunla uğraşır’ demişti.”

Üstad, Kur’an-ı Kerim’in doğru okunmasına olduğu gibi, anlaşılmasına da ziyadesiyle önem verirdi. Aşere-Takrib ve Tayyibe tedrisinin yanı sıra, diğer İslami dersleri de okuturdu. Kur’an-ı okuyup anlama konusunda derin bir vukufiyete sahipti. İmam-Hatiplik görevini yürüttüğü Uğurlu Merkez Camii’nde adeti olduğu üzere Cuma günleri Cuma namazından önce hafızlara aşr-ı şerifler okutur, en son okuyan talebenin tilavet ettiği ayetleri hiçbir esere bakmadan tefsir eder, onlardan hareketle cemaate va’z-u nasihatte bulunurdu.

SABIR VE TAHAMMÜLÜ

Üstad, kitap bitirme esasına dayalı olan medrese usulüne göre ders verir, malum kitapları sırasına göre okuturdu. Bir gün, bu eserler arasında önemli bir yere sahip olan Birgivi’nin İzhar isimli nahiv kitabından ”Zeydun kaimun/ Zeyd ayaktadır” örnek cümlesi çerçevesinde mübteda (özne) ve haber bahsini anlatırken, zaman zaman yanında oturan ve bu örneği ezberleyen bir köylü,” Yahu hocam, bu Zeyd hep ayakta mı durur, hiç oturmaz mı?” deyince, merhum Üstad,” Evet efendi; bizim Zeyd bu meselede hep ayakta durarak vazife görür.”der.

Yine merhum Hoca Efendi, Haseki’de Kıraat dersi okuttuğu yıllarda bir gün İsmailağa camii’ne, talebesi Muhterem Mahmud Efendi’yi ziyarete gider. Şadırvanda rastladığı bir derviş, Hoca Efendi’ye, sakalın fazileti ve nasıl olması gerektiğinden bahseder, sakalının kısa olması hasebiyle de onu azarlar. Hoca Efendi bu cahil dervişe kızmak şöyle dursun onu tasdik eder mahiyette,” Efendi doğru söylüyorsun, sakal dediğin gibi olmalıdır.” der. Sonra bu derviş camiye girer ve Muhterem Mahmud Efendi’nin ders halkasına oturur.

Bir müddet sonra merhum Üstadın geldiği Mahmud Efendi’ye haber verilir, hemen ayağa kalkar, büyük bir hürmetle hocasını karşılar, elini öper ve oturduğu yeri ona takdim eder. Bu durumu hayretle şahit olan derviş, Mahmud Efendi’nin karşıladığı, elini öpüp yer verdiği kişinin şadırvanda azarladığı şahıs olduğunu anlayınca utancından ne yapacağını bilemez. Namazdan sonra Hoca Efendinin yanına yaklaşır, elini öper ve kendisini affetmesini istirham eder. Merhum Üstad bir baba şefkatiyle, ” Efendi, söyledikleriniz doğru idi; sakalım uzun olsa daha iyi olurdu.” diye mukabelede bulunur.

mehmet rüştü aşıkkutlu

HAKKINDA TALEBELERİNİN ŞEHADETİ

Onun İslam ve Kur’an uğruna yaptığı hizmetlerin önemine dikkat çeken muhterem Mahmud Efendi, hakkında şunları söylemektedir:” Biz ona öğrenci olmakla şereflendiğimiz de  hafızdık ama Kur’an-ı Kerim nasıl okunur,doğru dürüst bilmiyorduk. O yetişinceye kadar birçok hafız ” ve in yesteğisu yuğasu’yü ”ve in yesteğişu” diye, yani ”peltek se” harfini”şin” olarak okurdu. Hafızlar Kur’an-ı Kerim’i bihakkın doğru okumayı ondan öğrendi. Onun üzerimizde büyük emeği vardır.”

VEFATI

Üstad, 1980 yılının 28 Ağustos Perşembe günü Hakk’a yürüdüğünde, geride Ehl-i Kur’an ve ilim sahibi binlerce talebe bırakmıştı. 31 Ağustos Pazar günü Of/Uğurlu’daki cenaze merasimine eski başbakanlardan muhterem Necmeddin Erbakan gibi dönemin önemli bazı siyasetçileri de dahil olmak üzere Türkiye’nin her yanından akın eden on binlerce kişi iştirak etti. Cenaze namazını talebesi muhterem Mahmud Efendi kıldırdı. Cenazesi yarım asır civarında görev yaptığı Uğurlu Merkez/Büyük Camii avlusuna defnedildi. Allah Teala kabrini Kur’an’ın nuruyla pürnur, mekanını Cennet, makamını ali eylesin!Amin.

İhsan Şenocak Hocanın Kitabından 15 Madde de İki Devrin Ulu Hocası Ali Haydar Efendi

The post REİSÜ’L-KURRA MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU’NUN 7 MADDE DE HAYATI appeared first on Genç Yesevi.

]]>
https://gencyesevi.com/reisul-kurra-mehmet-rustu-asikkutlunun-7-madde-de-hayati/feed/ 0 2711
OSMANLI DEVLETİNİN MANEVİ KURUCUSU ŞEYH EDEBALi HAZRETLERİ https://gencyesevi.com/osmanli-devletinin-manevi-kurucusu-seyh-edebali-hazretleri/ https://gencyesevi.com/osmanli-devletinin-manevi-kurucusu-seyh-edebali-hazretleri/#respond Wed, 08 Aug 2018 14:12:27 +0000 http://gencyesevi.com/?p=1049 GençYesevi

Altı asır, 3 kıta 22milyon km² toprakları ilahi kelimetullah uğruna padişahların at sırtında hayatı kaybettiği devletin manevi kurucusu, islam ahlak ve hukuku öğreten, Allah ve Resulünün aşk ateşiyle nazar kıldığı, bu dünyada hak yolunda sevgiyle, gönlüyle, ilmiyle kul olmuş, hakkı bilmiş, aşkı bilmiş bilip de candan geçmiş, ölmeden önce ölmüş, Rabbini bulan mümtaz veli bir kuldur Şeyh Edebalı Hazretleri.

The post OSMANLI DEVLETİNİN MANEVİ KURUCUSU ŞEYH EDEBALi HAZRETLERİ appeared first on Genç Yesevi.

]]>
GençYesevi

Altı asır, 3 kıta 22milyon km² toprakları ilahi kelimetullah uğruna padişahların at sırtında hayatı kaybettiği devletin manevi kurucusu, islam ahlak ve hukuku öğreten, Allah ve Resulünün aşk ateşiyle nazar kıldığı, bu dünyada hak yolunda sevgiyle, gönlüyle, ilmiyle kul olmuş, hakkı bilmiş, aşkı bilmiş bilip de candan geçmiş, ölmeden önce ölmüş, Rabbini bulan mümtaz veli bir kuldur Şeyh Edebalı Hazretleri.

Bir asırdan fazla (120) yaşamış bereketli bir ömür sürmüş olan Şeyh Edebalı Hazretleri 1206 yılında Karaman civarında doğdu. Amasyalı tarih yazarı Hüseyin Hüsameddin, vakfiyelerde asıl isminin İmadüdin Mustafa olduğunu kayıt eder. Babası Kırşehirli İbrahim İnançtır. Şey Edebalı için: Edebali, Atabalı, Ede Şeyh yazıldığı da bilinmektedir. Ede ( ata, dede ) balı ( ilim, irfan) sahibi kimse demektir. İlk tahsilini Karamanda meşhur hanifi fıkhı âlimlerinden Necmeddin Ez Zahidide almıştır. Buradaki tahsilini tamamladıktan sonra daha yüksek bir tahsil için Şam’ a gitmiştir. Burada dönemin tanınmış âlimlerinden Süleyman bin Ebul İs ve Cemaleddin El- Hasıri’den kelam, hadis, fıkıh, tefsir gibi ilimleri tahsil etmiştir. Tahsili bitince Karamana dönen Şeyh Edebalı Hazretleri, çağdaşı olan Mevlana Hazretleri ve Sadreddin Konevi Hazretlerinin de sohbetlerine katılmıştır.

Biri süre sonra Eskişehir’in Uludere köyüne giderek yerleşir. Sultan Alaaddin tarafından yerleştirilen adına da zaviye yaptırdığı Kırşehirli Süleyman Türkmani Hazretleri vardır. Tasavvuf eğitimini bizzat Süleyman Türkmani Hazretlerinden almıştır. Bir yandan tasavvuf yolunda ilerlerken bir yandan da Sultan Alaaddin camiinde ders okutmaktadır. Odunpazarın da bir tekke Uludere köyünde de bir zaviye yaptırır.

Şeyh Edebalı Hazretleri ailesiyle birlikte daha sonra Osmanlının İmparatorluğunun kurulduğu yerlerden biri olacak Bileceğe ailesiyle birlikte geçer. Burada bir zaviye yaptırır. Aşıkpaşazade’nin tarihinde Bilecik’teki zaviyenin hiç boş kalmadığını, fakirinin ihtiyacını karşılamak için bir koyun sürüsü aldığını yazar.

Osman Gazi ile yakınlaşması kızı Malhun Hatunla evlendirir. Aralarındaki bağ kuvvet bulmuştur. Bundan sonra Osman Gazi beyliğin kanun, nizamlarını hazırlarken Şeyh Edebalı Hazretlerinin fıkıh ve hukuki bilgisinden faydalanmıştır. En meşhur talebesi Osmanlı Devletinin de ikinci müftüsü ve kadısı olan Dursun Fakıdır. Ebu Vefa El- Bağdadi Hazretlerine nispet edilen Vefai tarikatındandır. Aynı zamanda dönemin ahi teşkilatının reisliğini yapmaktadır.

Ey Oğul Nasihati:

Toplum içinde zamanla bazı sözler kendi zamanını da aşarak günümüze kadar etkili bir şekilde gelip, bize yol göstermektedir. Velakin bazen tarihi yanılgılara düşmemize sebep olmaktadır. İşte ‘’EY OĞUL’’ diye başlayan nasihatte bunlardan biridir. Aslında 1982 senesinde Tarık Buğranın ‘’Osmancık’’ adlı eserinde geçen bu nasihat Şeyh Edebalı Hazretlerini Osman Beye karşı hikmetli sözlerle konuşturmasından ibarettir. İnsanlar zamanla bunu Şeyh Edebalı Hazretlerinin sözleri olarak algıladılar.

Türbesi

Yıl 1326 senesin de Şeyh Edebalı Hazretleri Hakka yürümüştür. Kısa bir süre sonra Malhun Hatun vefat etmiştir. Dört ay sonra Osman Gazi vefat etmiştir. Türbesi Orhan Gazi tarafında eski Bilecik şehrinin kurulduğu küçük bir tepeye yapılmıştır. Eskiden tek kubbe üstüne oturtulmuş olan yapı sonraki yenilenme çalışmalarıyla kiremitle örtülmüştür. Büyük bir salon, iki küçük odadan ibarettir. Büyük oda mescid olarak kullanılmıştır. Türbede Şeyh Edebalı, kızı ve yakınları bulunmaktadır.

The post OSMANLI DEVLETİNİN MANEVİ KURUCUSU ŞEYH EDEBALi HAZRETLERİ appeared first on Genç Yesevi.

]]>
https://gencyesevi.com/osmanli-devletinin-manevi-kurucusu-seyh-edebali-hazretleri/feed/ 0 1049
Anadolu Fütüvvetinin Sultanı Ahi Evran Hazretleri https://gencyesevi.com/ahi-evran-hazretleri/ https://gencyesevi.com/ahi-evran-hazretleri/#respond Fri, 03 Aug 2018 06:16:14 +0000 http://gencyesevi.com/?p=981 GençYesevi

Rivayet o dur ki: Bir gün Hazreti Mevlana’ya sormuşlar, Allah (cc) deyince ne yaparsın biz döneriz demiş. Hacı Bayramı Veliye sormuşlar, siz Allah (cc) deyince ne yaparsın saygı gereği dururuz demiş. En son Pir Ahi Evran-ı Veliye sormuşlar, Allah (cc) deyince ne yaparsın dönende bizdendir, duranda bizdendir. Biz Allah (cc) deyince çalışır, çalışırken de hep Allah (cc) deriz. İşte o böyle bir dervişti. Koca kâinatı bir uçtan bir uca dolaştı. İnsanı insana kattı. Ruhla bedeni, akılla gönlü, ahlakla erdemi buluşturdu. O Allah(cc) ve Resulünün (sallalahu aleyhi ve sellem) aşkı muhabbetiyle can bulmuş. O candan da niceleri cömertlik, sadakat, liyakat, merhamet, kardeşlik dolu bir ömürle kuran ve sünnet yolunda ahi olup hakkın kapısında kul olmuştur. Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır hadisi şerifi mucibince hareket ederek nicelerinin ilim. İrfan ve sanat sahibi olmasını sağlamıştır.

The post Anadolu Fütüvvetinin Sultanı Ahi Evran Hazretleri appeared first on Genç Yesevi.

]]>
GençYesevi

Rivayet o dur ki: Bir gün Hazreti Mevlana’ya sormuşlar, Allah (cc) deyince ne yaparsın biz döneriz demiş. Hacı Bayramı Veliye sormuşlar, siz Allah (cc) deyince ne yaparsın saygı gereği dururuz demiş. En son Pir Ahi Evran-ı Veliye sormuşlar, Allah (cc) deyince ne yaparsın dönende bizdendir, duranda bizdendir. Biz Allah (cc) deyince çalışır, çalışırken de hep Allah (cc) deriz. İşte o böyle bir dervişti. Koca kâinatı bir uçtan bir uca dolaştı. İnsanı insana kattı. Ruhla bedeni, akılla gönlü, ahlakla erdemi buluşturdu. O Allah(cc) ve Resulünün (sallalahu aleyhi ve sellem) aşkı muhabbetiyle can bulmuş. O candan da niceleri cömertlik, sadakat, liyakat, merhamet, kardeşlik dolu bir ömürle kuran ve sünnet yolunda ahi olup hakkın kapısında kul olmuştur. Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır hadisi şerifi mucibince hareket ederek nicelerinin ilim. İrfan ve sanat sahibi olmasını sağlamıştır.

Ahi Evran-ı Veli Hazretleri Azerbaycan’ın Hoy kasabasında 1171 yılında dünya’ ya geldi. Asil ismi Şeyh Nasuriddin Mahmud El Hoyidir. Çocukluğu ve ilk eğitim dönemi Azerbaycan da geçer. Dönemin en önemli kültür merkezlerinden biri olan Horasana giderek Fahreddin Razi’den tıp, matematik, felsefe gibi zahiri ilimler alıp önemli bir yol kat eden Ahi Evran Hazretleri için irfanda vazgeçilmez bir eğitimdi. Bu sebeple hayranlık duyduğu Hoca Ahmet Yesevinin talebelerine başvurarak Maveraünnehirdeki Yesevi dergâhında tasavvufun inceliklerini öğrenerek yetişmiştir. Bir süre sonra da Şihabeddin Sühreverdi Hazretlerine talebe olmuştur.

ANADOLUYA GELİŞ

Ahi Evran-ı Veli Hazretlerinin hayatındaki dönüm noktası hac yolunda tanıştığı, ömrünün sonuna kadar talebelik yapacağı hocası Ehvadüddin Hamid Kirmani Hazretleridir. Bu dönemde Konya da hüküm süren Anadolu Selçuklu Devletinin önemli idarecilerinden olan Sadreddin Konevinin babası Mecdüddin İshak Efendi hac dönüşü Muhyiddin Arabi ve Ehvadüddin Hamid Kirmani Hazretlerini Anadolu’ya davet eder. Böylece Ahi Evran-ı Veli hocasıyla birlikte1205yılında Konya’ya yerleşir. Hocası için tahsis edilen dergâhta derslere katılır. Tıp, mantık, felsefe, kelam ve hadis alanlarında ilmini artırır. Sadreddin Konevi Hazretlerinin sohbet halkalarına katılır. Burada Kirmani Hazretlerinin kızı olan Fatma Hatunla evlenmiştir. İlerde Fatma Hatunda Bacıyan-ı Rum( Anadolu Kadınlar Birliği) teşkilatını kuracaktı. Hocası Ehvadüddin Hamid Kirmani Hazretleri 1237 yılında Konya da vefat eder. Hocasının vefatından sonra eşi Fatma Hatunla birlikte Kayseri’ye yerleşir.

Ahi Evran Hazretleri burada bir debbağ (deri) atölyesi kurar. Bir yandan geçimini sağlarken bir yandan da talebe yetiştirir. Ahi Evran Hazretlerinin en büyük özelliği çıraklarına ilim öğretmesidir. Kısa sürede ilgi ve hürmet görmeye başlar. Ahiliğin ilk adımları Anadolu da atılmış olacaktır. Kurduğu debbağlar çarşısının ortasında bulunan zaviyede esnaf ve sanatkâr talebelerine dini, fenni ilimler öğretir. 32 çeşit sanatkârı bir araya toplar. 32 çeşit sanatkârın Ortaasya’dan Anadolu’ya piri olur. Bu sırada Mürşidül Kifaye ve Yezdanı Şinaht isimli iki eserini Sultan Alaaddin Keykubata sunar. Letaif-i Giyasiye muhteşem 5 ciltlik bir eser yazar. Letaif-i Hikmet adlı eseri de sultanlara ve yöneticilere nasihat veren bir siyasetnamedir. Sultan Alaaddin Keykubat’ın isteği üzerine İbni Sina’nın Risale Fi Nefsi Natıka eserini Farsçaya çevirdi. Sultan Keykubat’ın verdiği destekle ‘’Ahilik’’ kısa sürede bütün Anadolu’ya yayılır.

KIRŞEHİRE YOLCULUĞU

Ahi Evran’ın dostu olan Keykubat oğlu ll. Gıyaseddin tarafından zehirlenir. Ahilerin bu durama tepki göstermesi sonucu Sultan Gıyaseddin kendisine bir direniş, ayaklanma olacağını düşünür. Ahi Evran Hazretleri ve birçok dervişleriyle birlikte Konya da 5 yıl süreyle hapis yatar. Babası yerine geçen II. İzzeddin Keykavus bütün ahi ve türkmenleri serbest bırakır. Bir süre Denizliğe geçer. Sultan ve Sadreddin Konevi Hazretlerinin isteği üzerine geri gelir. Bir süre burada talebe yetiştirdikten sonra Mevlevilik- AHİLİK arasında bazı fitnelerin büyümemesi için Kırşehir’e hicret eder. Ömrünün son 15 yılını burada geçirir.

Sadreddin Konevi ile sıklıkla mektuplaşır. Bu mektuplar bizim Ahiliği daha iyi anlamamız için bir bilimsel belge niteliği kazanmıştır. Kayseri de büyük bir zaviye yaptırmıştır. Anadolu’yu tamamen ele geçirme arzusunda olan Moğollar,  Ahi Evran Hazretleri ve Ahiliğin gücünden rahatsız olmuşlardı. Kırşehir emirine Ahi Evran Hazretlerinin öldürülmesi için sürekli baskı yapıyorlardı. Bu baskılar sonuç verdi. Ahi Evran-ı Veli Hazretleri ve birçok dervişi 1262 senesinde Moğollar tarafından şehit edildi. İbni Batuta Seyahatnamesinde: ‘’Ben Anadolu Ahilerinden daha ahlaklı ve erdemlisini görmedim’’ demiştir.

TÜRBESİ

Sultan Keyhüsrev zamanında Cacaloğlu Emir Nureddin tarafından Kırşehir de 1272 yılında gözlem evi ve medrese olarak yaptırılmıştır. Gökbilim kulesi, bugün minare olarak kullanılmaktadır. Eskiden öğrencilerin gökyüzünü gözlediği bir kuledir. Yapının kenar köşelerindeki sütunlara dikkatlice bakıldığında bunların roket şeklinde olduğu görülür. O dönemde kullanılmış veya keşfedilmiş olduğu düşülmektedir. Kesme taştan yapılmış olan yapı, Horasan harcı ile tutturulmuş ve beyaz çinilerle bezenmiştir.

The post Anadolu Fütüvvetinin Sultanı Ahi Evran Hazretleri appeared first on Genç Yesevi.

]]>
https://gencyesevi.com/ahi-evran-hazretleri/feed/ 0 981